belgariad-1

VIP免费
2024-12-24 0 0 408.46KB 157 页 5.9玖币
侵权投诉
TEÞEKKÜR
Öncelikle tarama iþini gerçekleþtiren Kender'e çok teþekkürler.
Sadece bu ekitap deðil taramýþ olduðu tüm eserler için sonsuz teþekkürler.
Kender'in diðer kitaplarýna www.kitap.perisi.com adresinden ulaþabilirsiniz.
Tarama iþini gerçekleþtirdiði için Kender'e bu kadar teþekkür ediyorsak
elbetteki zevkle okuduðumuz kitaplar için
baþta yazarlarý olmak üzere yayýncýlarý ve emeði geçen herkese
ne kadar teþekkür etmemiz gerektiðini bir düþünmek gerek.
En güzel teþekkür herhalde o kitaplarýn orjinallerini almak olsa gerek diye düþünüyorum.
NOTLAR
*Kitabý baþtan sona elimden geldiðince imla ve noktalamalara dikkat ederek düzenlemeye
çalýþtým tabi yine de gözden kaçanlar olmuþtur. Affola.
*Diðer kitaplarý henüz okumadým okudukça bir yandan da düzelttiðim için zamanla onlarý da
ayný þekilde düzenleyip sizlere sunmaya çalýþacaðým
Selamlar sevgiler...
shAkoD
shakod3@hotmail.com
ÖNSÖZ
Tanrýlar Savaþý 'nýn ve Büyücü Belgarath'ýn iþlerinin Hikâyesidir. Alorn Kitabý'ndan alýnmýþtýr
Dünya yeniyken, yedi Tanrý uyum içinde yaþýyorlardý ve tüm insan kavimleri tek bir halktýlar.
Tanrýlarýn en genci olan Belar, Alornlar tarafýndan pek seviliyordu. Onlarýn arasýnda yaþýyor, onlarý el
üstünde tutuyordu; Alornlar da onun gözetimi altýnda serpilip çoðalýyorlardý. Diðer Tanrýlarýn da etraf-
larýna halklar toplanmýþtý, her Tanrý kendi halkýný gözetiyordu.
Ama Belar'ýn en büyük kardeþi Aldur, hiçbir halkýn tanrýsý deðildi, insanlardan ve Tanrýlardan
ayrý yaþýyordu; ama bir gün baþýboþ bir çocuk gelip buldu onu. Aldur bu çocuðu müridi olarak kabul etti
ve adýný Belgarath koydu. Belgarath Ýrade ve Söz'ün gücünü öðrendi ve büyücü oldu. Sonraki yýllarda
baþkalarý da yalnýz tanrýyý arayýp buldular. Onun dizleri dibinde toplaþýp bir kardeþlik oluþturdular ve
zaman onlara dokunmadý.
Bir gün, Aldur bir çocuk kalbi büyüklüðünde, küre þeklinde bir taþ aldý ve yaþayan bir ruh hali-
ne getirene kadar elinde evirip çevirdi. Ýnsanlarýn Aldur Taþý dedikleri bu canlý mücevherin gücü çok
büyüktü ve Aldur onunla mucizeler yarattý.
Tanrýlar arasýnda en güzeli Torak'tý; onun halkýna Angaraklar deniyordu. Ona Efendilerin E-
fendisi diyerek kurbanlar adýyorlardý ve Torak sunaklarda yanan kurbanlarýn kokusunu ve övgü sözle-
rini hoþ karþýlýyordu. Ancak Aldur Taþý'nýn varlýðýný öðrendiði günden sonra Torak huzur nedir bilmedi.
En sonunda, iki yüzlü bir tavýrla Aldur'un yanýna gitti, "Biraderim," dedi. "refakatimizden ve
muhabbetimizden kendini hariç tutman münasip deðil. Aklýný baþýndan alýp seni baþtan çýkaran bu mü-
cevheri terk et, aramýza dön."
Aldur kardeþinin ruhuna baktý ve onu azarladý: "Niçin efendilik ve hâkimiyet peþinde koþuyor-
sun Torak? Angarak sana kâfi gelmiyor mu? Sakýn kibirle Taþa sahip çýkmak istemeyesin, yoksa ölü-
mün onun elinden olur."
Torak Aldur'un sözleri karþýsýnda o kadar utandý ki doðrulup kardeþine vurdu. Sonra mücevhe-
ri alarak kaçtý.
Diðer Tanrýlar Torak'ýn mücevheri geri vermesini istediler, ama o kabul etmedi. O zaman insan
kavimleri ayaklanýp Angarak ordularýnýn karþýsýna dikildi ve onlarla savaþa tutuþtu. Tanrýlarýn ve in-
sanlarýn savaþlarý tüm ülkeleri sardý, ta ki Torak Korim Yükseltilerinin yakýnýnda Taþý kaldýrýp onun i-
radesini kendisininkine katarak yeryüzünü ikiye ayýrmasýný isteyene kadar. Daðlar yerle bir oldu ve
denizler taþtý. Ama Belar ve Aldur iradelerini birleþtirip taþan denize sýnýr koydular. Ancak insan ka-
vimleri birbirinden ayrýldý; Tanrýlar da öyle.
Torak yaþayan Taþý yeryüzüne karþý kaldýrdýðýnda, Taþ uyanýp kutsal bir alevle parlamaya baþ-
lamýþtý. Torak'ýn yüzü bu mavi ateþle yandý. Acýyla daðlarý devirdi, ýstýrapla yeryüzünü ortadan çatlattý,
azabýyla denizleri kabarttý. Sol eli alev aldý ve kül oldu, yüzünün sol yaný mum gibi eridi, sol gözü yuva-
sýnýn içinde kaynayýp yok oldu. Dehþetli bir çýðlýk atarak ateþini söndürmek için kendini denize attý, a-
ma ýstýrabýnýn sonu yoktu.
BELGARIAD I
Torak sudan çýktýðýnda sað yaný hâlâ güzeldi, ama sol yaný Taþýn ateþiyle yanýp korkunç yaralar
içinde kalmýþtý. Sonsuz bir acýyla halkýný doðuya götürdü; Mallorya yaylalarýnda dev bir þehir kurup a-
dýna Cthol Mishrak, Gece Þehri dediler; çünkü Torak yanýk yüzünü karanlýkta saklamak istiyordu. An-
garaklar tanrýlarý için demir bir kule inþa edip, Taþý demir bir kutu içinde kulenin en tepesine yerleþtir-
diler. Bazen Torak kutunun baþýnda durur, sonra Taþa duyduðu arzu onu tamamen yok etmesin diye,
aðlayarak kaçardý.
Angarak ülkelerinde asýrlar geçip gitti ve Angaraklar yaralý tanrýlarýna Kal Torak, yani hem
Kral hem Tanrý dediler.
Belar Alornlan kuzeye götürmüþtü. Tüm insan kavimleri içinde en dayanýklý ve savaþkan olan
onlardý; Belar yüreklerine Angaraklara karþý ebedi bir kin yerleþtirdi. Korkunç kýlýçlarý ve baltalarýyla
tüm kuzeyi, hatta hiç çözülmeyen buz topraklarýný bile araþtýrdýlar, kadim düþmanlanna ulaþacak bir
yol aradýlar.
Bir gün geldi, Alornlarýn en büyük kralý Ayýcüsseli Çerek, Aldur Vadisine vanp Büyücü Belga-
rath'ý buldu. "Kuzeye giden yol açýldý," dedi. "Alametler ve kehanetler uygun. Gece Þehri'ne giden yolu
bulup Taþý Tekgöz'den geri almamýzýn vakti geldi."
Belgarath'ýn karýsý Poledra hamileydi ve Belgarath onu terk etmek istemiyordu. Ama Çerek ýs-
rar etti. Bir gece kaçýp Çerek'in oðullan Boðaense Dras, Hýzlýayak Algar ve Demirpençe Riva ile buluþ-
tular.
Kuzey topraklarýna acýmasýz kýþ gelmiþti ve kýrlar yýldýzlarýn altýnda don ve çelik grisi buzlarla
parlýyordu. Yollarýný bulmak için Belgarath bir büyü yaptý ve büyük bir kurt þeklini aldý. Sessiz adým-
larla, aðaçlarýn keskin soðuktan çatýrdayýp parçalandýðý kar kaplý ormanlara daldý. Don, kurdun boynu-
nu ve omuzlarýný gümüþe kesti ve o günden sonra Belgarath'ýn saçý ve sakalý gümüþ rengi kaldý.
Kar ve sislerin arasýndan Mallorya'ya geçtiler ve nihayet Cthol Mishrak'a vardýlar. Þehre giren
gizli bir yol bulan Belgarath, onlarý demir kulenin dibine götürdü. Sessizce yirmi asýrdýr insan ayaðý
deðmemiþ paslý demir merdivenleri týrmandýlar. Yaralý yüzü çelik bir maskeyle gizlenmiþ Torak'ýn acý-
lar içinde uyuduðu odaya korkuyla girdiler. Boðucu karanlýkta, uyuyan tanrýnýn yanýndan gizlice geçti-
ler ve sonunda yaþayan Taþýn saklandýðý demir kutunun bulunduðu odaya vardýlar.
Çerek Belgarath'a Taþý almasýný söyledi, ama Belgarath reddetti. "Ona elimi süremem, yoksa
beni mahveder," dedi. "Bir zamanlar insanlarýn veya Tanrýlarýn dokunuþunu kabul ederdi, ama Torak o-
nu anasýna zarar vermek üzere kaldýralý beri iradesi katýlaþtý. Þimdi ona ancak hiçbir kötü niyeti olma-
yan, gönlünde hiçbir iktidar ya da mülkiyet hýrsý bulunmayacak, hayatýný tehlikeye atabilecek kadar te-
miz biri dokunabilir."
"Hangi insanýn ruhunun derinliklerinde hiçbir kötü niyet yoktur ki?" diye sordu Çerek. Ama
Demirpençe Riva kutuyu açtý ve Taþý eline aldý. Taþýn ateþi elinde parladý ama onu yakmadý.
"Ýþte böyle Çerek," dedi Belgarath. "En küçük oðlun temizmiþ. Bu onun ve onun ardýndan Taþý
taþýyacak olanlarýn kaderi." Ve Belgarath, Riva'nýn sýrtýna yüklediði aðýrlýðý bilerek içini çekti.
"Öyleyse bu kader onun sýrtýnda olduðu sürece," dedi Çerek, "kardeþleri ve ben de ona destek
olacaðýz."
Riva Taþýn ýþýðýný peleriniyle örttü ve tuniðinin içine soktu. Yeniden yaralý tanrýnýn odasýndan
geçtiler, paslý merdiveni inip gizli geçitten geçerek þehrin kapýsýna vardýlar, oradan da çorak bozkýrlara
çýktýlar.
Bir süre sonra Torak uyandý ve âdeti olduðu üzre, Taþýn odasýna gitti. Ama kutu açýk duruyor-
du ve Taþ yoktu. Kal Torak'ýn gazabý korkunç oldu. Koca kýlýcýný alarak demir kuleden çýktý; kuleye kýlý-
cýyla bir kere vurdu ve kule çöktü. Angaraklara gökgürültüsü gibi bir sesle dedi ki: "Tembel ve aylak ol-
dunuz ve hýrsýzýn birinin, uðruna en müthiþ bedeli ödediðim þeyi çalmasýna izin verdiniz; bu yüzden þeh-
rinizi yýkacaðým ve yanan taþ, Cthrag Yaska bana geri verilene kadar yeryüzünde avare gezeceksiniz."
KEHANETÝN OYUNCAÐI
Sonra Gece Þehri'ni harabeye çevirdi ve Angaraklarý vahþi topraklara sürdü; Cthol Mishrak artýk yok-
tu.
Üç fersah ötede Belgarath þehirden gelen çýðlýklarý duydu ve Torak'ýn uyandýðýný anladý. "Þimdi
peþimize takýlacak," dedi; "bizi ancak Taþýn gücü kurtarabilir. Demirpençe, ordular bizi yakaladýðýnda
taþý kaldýr ki onu görsünler."
Torak baþlarýnda, Angarak ordularý onlara yetiþti, ama Riva yaralý Tanrý ve ordularý onu gör-
sün diye Taþý kaldýrdý. Taþ düþmanýný tanýdý. Nefreti yeniden alevlendi ve gazabýyla gökler aydýnlandý.
Torak çýð-ýklar atarak geri döndü; Angarak ordusunun ön saflarý ateþte eridi, sað kalanlarsa kaçtýlar.
Böylece Belgarath ve yol arkadaþlarý Mallorya'dan kaçtýlar ve kuzey bataklýklarýndan geçerek
Taþý yeniden Batý Krallýklarýna getirdiler.
Bütün olup bitenleri bilen Tanrýlar toplandýlar ve Aldur dedi ki: "Eðer kardeþimiz Torak'la ye-
niden savaþa tutuþursak, kavgamýz dünyayý yok edecek. O yüzden dünyadan elimizi eteðimizi çekmeli-
yiz ki kardeþimiz bizi bulamasýn. Artýk halkýmýza yol göstermek ve korumak için vücudumuzla deðil ru-
humuzla burada olmalýyýz. Dünyanýn selameti için böyle olmasý gerekiyor. Çünkü savaþý baþlattýðýmýz
gün dünya yok olur."
Tanrýlar dünyayý terk etmek zorunda kaldýklarý için yas tuttular. Ama Arendlerin Boða Tannsý
Chaldan, "Peki, bizim yokluðumuzda Torak dünyaya hâkim olmayacak mý?" diye sordu.
"Hayýr," dedi Aldur. "Taþ Demirpençe Riva'nýn soyunun elinde kaldýkça, Torak hâkim olamaz."
Böylece Tanrýlar dünyayý terk ettiler ve geride sadece Torak kaldý. Ancak Taþýn Riva'nýn elinde
olmasýnýn kendi hâkimiyetine engel olduðunu bilmek ruhunu muazzep ediyordu.
Derken Belgarath, Çerek ve oðullarýna dedi ki: "Þimdi Taþý korumak ve Torak'a karþý hazýrlan-
mak için ayrýlmalýyýz. Her birimiz hazýrlanmak için anlattýðým þekilde ayrý bir yola gitmeliyiz."
"Dediðin olacak Belgarath," dedi Ayýcüsseli Çerek. "Bugünden itibaren artýk Alorya yok, ama
tek bir Alorn bile sað kaldýkça, Torak'ýn hâkimiyetini tanýmayacaðýz."
Belgarath baþýný kaldýrdý. "Dinle Tekgöz Torak," diye haykýrdý. "Yaþayan Taþ emin bir yerde ve
o varken sen hâkim olamayacaksýn. Ola ki bir gün karþýmýza çýkarsan, seninle harbe tutuþacaðým. Her
gün gözüm üzerinde olacak ve ta kýyamete kadar hâkimiyetine mani olacaðým."
Mallorya'nýn çorak bozkýrlarýnda Kal Torak Belgarath'ýn sesini duydu ve öfkeyle tepindi, çünkü
yaþayan Taþýn artýk eriþemeyeceði bir yerde olduðunu anlamýþtý.
Sonra Çerek oðullarýný kucakladý ve bir daha görüþmemek üzere onlardan ayrýldý. Dras kuzeye
gitti ve Mrin nehrinin kýyýlarýna yerleþti. Boktor'da bir þehir kurdu ve ülkesinin adýna Drasniya dedi. O
ve çocuklarý kuzey bataklýklarýný kolladýlar ve düþmanýn geçmesine izin vermediler. Algar halkýyla bir-
likte güneye indi ve Aldur nehrinin suladýðý ovalarda atlar buldu. Atlarý ehlileþtirip sürmesini öðrendi-
ler ve insanýn tarihinde ilk kez atlý savaþçýlar ortaya çýktý. Ülkelerine Algarya dediler ve sürülerini gü-
derek göçebe hayatý yaþamaya baþladýlar. Çerek yalnýz baþýna ve oðullarýndan ayrýlmanýn üzüntüsüyle
Val Alorn'a döndü. Uzun savaþ gemileri yaparak denizlerde kol gezdi ve düþmanlarý denizlerine sokma-
dý.
Taþýn koruyucusu ise en uzun yolculuða çýktý. Riva, halkýný alarak Sendarya'nýn batý kýyýsýna
gitti. Orada gemiler inþa etti ve halkýyla birlikte Rüzgârlar Adasý'na geçtiler. Buraya varýnca gemilerini
yaktýlar, bir kale ve kalenin etrafýnda duvarlarla çevrili bir þehir yaptýlar. Þehre Riva, kaleye de Riva
Kralýnýn Þatosu dediler. Sonra Alornlarýn Tanrýsý Belar, gökten iki demir yýldýz düþürdü ve Riva bu yýl-
dýzlarý alýp birinden bir kýlýç aðzý, diðerinden ise bir kabza yaptý, Taþý da kabzanýn baþýna yerleþtirdi.
Kýlýç o kadar büyüktü ki Riva'dan baþka kimse kaldýramýyordu. Mallorya'nýn çorak bozkýrlarýnda Kal
Torak, kýlýcýn dövülüþünü ruhunda hissetti ve ilk kez korkuyu tattý.
Kýlýç, Riva'nýn tahtýnýn arkasýndaki kara taþ duvara, Taþ üste gelecek þekilde asýldý; kýlýç taþ du-
varla öylesine kaynaþmýþtý ki, Riva'dan baþka kimse onu yerinden alamazdý. Riva tahtýnda oturduðunda
BELGARIAD I
Taþ soðuk bir ateþle yanýyordu. Kýlýcý duvardan alýp kaldýrdýðýnda ise soðuk ateþten bir dile dönüþüyor-
du.
En büyük mucize ise Riva'nýn varisinin belirlenmesindeydi. Her kuþakta, Riva soyundan bir ço-
cuk avucunda Taþýn izini taþýyordu. Bu izle doðan çocuk taht odasýna götürülüyor ve eli, Taþ onu tanýsýn
diye üzerine konuluyordu. Her çocuðun dokunuþunda Taþýn parlaklýðý artýyor, yaþayan Taþla Riva soyu
arasýndaki bað her kaynaþmada biraz daha güçleniyordu.
Belgarath yoldaþlarýndan ayrýlýnca Aldur Vadisine döndü. Ancak oraya vardýðýnda karýsý Po-
ledra'nýn ikiz kýz çocuklarý doðurduktan sonra öldüðünü öðrendi. Acý içinde, daha büyük olan kýza Pol-
gara adýný verdi. Polgara'nýn saçlarý kuzgun kanadý kadar karaydý. Belgarath büyücü usulünce elini ký-
zýnýn baþýna koydu ve elinin deðdiði yerdeki bir bukle saç buz beyazýna döndü. O zaman Belgarath'ý bir
düþüncedir aldý, çünkü beyaz bukle büyücülerin iþaretiydi ve Polgara bu iþareti taþýyan ilk kýz çocuðuy-
du.
Ýkinci kýzý beyaz tenli ve altýn rengi saçlýydý ve büyücü iþaretini taþýmýyordu. Ona Beldaran adý-
ný verdi ve kara saçlý kýzý Polgara'yla Belgarath Beldaran'ý her þeyden çok sevdiler ve onun sevgisi için
birbirleriyle yarýþtýlar.
Polgara ve Beldaran on altý yaþlarýna geldiklerinde Aldur'un Ruhu Belgarath'a rüyasýnda gö-
ründü ve "Sevgili müridim," dedi; "senin soyunla Taþýn koruyucusunun soyunu birleþtireceðim. O yüz-
den hangi kýzýnýn Riva Kralýnýn karýsý ve soyunun anasý olacaðýný seç, çünkü dünyanýn Torak'ýn kara gü-
cünü hükümsüz kýlacak olan umudu o soydadýr."
Ruhunun derin sessizliðinde Belgarath Polgara'yý seçmek istedi. Ama Riva Kralýnýn omuzlann-
daki büyük yükü düþündü ve onun yerine Beldaran'ý yolladý ve ardýndan aðladý. Polgara da uzun uzun
ve acýyla aðladý kardeþinin ardýndan, çünkü onun bu yüzden yaþlanýp öleceðini biliyordu. Ama zamanla
baba kýz birbirlerini teselli ettiler ve yavaþ yavaþ birbirlerini tanýr oldular.
Torak'ý gözlemek için güçlerini birleþtirdiler. Bazýlan der ki, hâlâ yaþarlarmýþ ve sayýsýz asýr bo-
yunca nöbetlerini sürdürürlermiþ.
KEHANETÝN OYUNCAÐI
Birinci Kýsým
SENDARYA
BÝRÝNCÝ BÖLÜM
ARION'UN ilk hatýrladýðý þey, Faldor'un çiftliðinin mutfaðýydý. Hayatýnýn geri kalan kýsmýnda
mutfaklara hep özel, sýcak bir ilgi duymuþtur; mutfaklara ve bir araya geldiklerinde sevgi, yiyecek, hu-
zur, güvenlik ve hepsinden önemlisi, ev denen þey hakkýnda curcunalý bir ciddiyet hissi yaratan ses ve
kokulara. Hayatta ne kadar yükselirse yükselsin, bütün anýlarýnýn o mutfakta baþladýðýný hiç unutmadý.
Faldor'un çiftliðindeki mutfak, fýrýnlar, kazanlar ve kemerli, maðara gibi ocaklarýn üzerinde dö-
nüp duran dev þiþlerle dolu, büyük, alçak kiriþli bir odaydý. Uzun, aðýr masalarýn üzerinde ekmekler yo-
ðurulur, tavuklar yolunur, havuçlar ve kerevizler uzun, kývrýk býçaklarýn seri, salýnan darbeleriyle doð-
ranýrdý. Garion çok küçükken o masalarýn altýnda oynardý; çok kýsa zamanda parmaklarýný masalarýn et-
rafýnda çalýþan mutfak görevlilerinin ayaklarý altýna sokmamasý gerektiðini öðrenmiþti. Bazý akþamüst-
leri yorulduðunda bir köþeye uzanýr, yüzlerce tencereden ve beyaz badanalý duvarlardaki çivilere asýlý
býçaklardan, uzun saplý kaþýklardan yansýyan parlak ateþlerden birini seyre dalar, huþu içinde, eksiksiz
bir huzur ve çevresindeki dünyayla uyum hissiyle uyuyakalýrdý.
Mutfaðýn ve mutfakta olup biten her þeyin merkezi Pol Teyzeydi. Nasýl beceriyorsa, ayný anda
her yerde birden olmayý baþarýrdý. Fýrýn tepsisindeki kazý yaðlayan, kabaran bir somuna þeklini veren
ya da fýrýndan yeni çýkmýþ bir jambonu süsleyen son dokunuþ hep onun elinden çýkardý. Mutfakta çalý-
þan bir sürü insan olmasýna raðmen, ekmek olsun, haþlama olsun, çorba olsun, fýrýnlanmýþ et olsun, seb-
ze olsun, hiçbir þey Pol Teyzenin eli en az bir kere deðmeden mutfaðý terk etmezdi. Her yemeðin tam
nasýl olmasý gerektiðini kokusundan, tadýndan ya da daha yüksek bir içgörüyle anlar ve bir tutam, bir
nebze katarak, toprak baharat kaplarýný þöyle bir silkeleyerek kývamýný tuttururdu. Sanki bir tür büyü
vardý onda; sýradan insanlarýn ötesinde bir bilgi ve güç. Ama en meþgul olduðu zamanlarda bile, Gari-
on'un nerede olduðunu tamý tamýna bilirdi. Tam bir kek kabartýrken, özel bir pastayý süslerken ya da
doldurulmuþ tavuðu kapatýrken, hiç o tarafa bakmadan ayaðýný uzatýp Garion'u ayak altýndan güvenli
bir yere çekiverirdi.
Garion biraz büyüdüðünde bunu bir oyun haline getirdi. Pol Teyzenin kendisini fark edemeye-
cek kadar meþgul olduðu bir aný kollar, sonra gülerek, küçük, güçlü bacaklarýyla kapýya doðru koþmaya
baþlardý. Ama Pol Teyze onu her seferinde yakalardý. Garion da gülerek boynuna sarýlýp onu öper, son-
ra da bir köþeye çekilip yeniden kaçmak için fýrsat kollardý.
O yýllarda Pol Teyzesinin dünyadaki en önemli ve en güzel kadýn olduðuna inanmýþtý. Bir kere
çevresindeki bütün kadýnlardan daha uzun boyluydu, neredeyse bir erkek kadar, ayrýca yüzü de hep
ciddiydi, neredeyse asýk yüzlü denecek kadar; Garion'la birlikte olduðu zamanlar hariç tabii. Saçlarý u-
zun ve çok koyu renkliydi, neredeyse siyah; alnýnýn sol tarafýndaki kar beyazý bir perçem hariç. Gece, o-
nu mutfaðýn üzerindeki odalarýnda, kendisininkinin hemen yanýndaki yataðýna yatýrýp sýkýca örttüðün-
de, uzanýp o perçeme dokunurdu, Pol Teyze de gülümseyip yumuþacýk eliyle yüzünü okþardý. O zaman
Pol Teyzenin orada, ona mukayyet olduðunu bilmenin huzuruyla uykuya dalardý.
Faldor'un çiftliði, batýsýnda Rüzgârlar Denizi, doðusunda ise Çerek Körfezi bulunan sisli bir
krallýk olan Sendarya'nýn neredeyse tam ortasýndaydý. O mekânýn ve zamanýn tüm çiftlik evleri gibi,
BELGARIAD I
Faldor'un çiftliði de biriki evden deðil, saðlam bir kapýsý olan merkezi bir alanýn çevresine toplanmýþ
kulübeler, ahýrlar, kümesler ve güvercinliklerden oluþan saðlam bir binalar kümesiydi. Binalarýn ikinci
katlarý boyunca, duvarlarýn ötesindeki topraklarý eken ve süren iþçilerin yaþadýðý irili ufaklý odalar dizi-
liydi. Faldor'un kendi dairesi, iþçilerinin günde üç kez, hasat zamanlan ise bazen dört kez toplanýp Pol
Teyzenin mutfaðýnýn ihsanlanyla þölen yaptýklan merkezi yemek salonunun üzerindeki kare þeklindeki
kuledeydi.
Kýsacasý, çok mutlu ve uyumlu bir yerdi burasý. Çiftçi Faldor iyi bir efendiydi. Uzun burunlu,
daha da uzun çeneli, uzun boylu ciddi bir adamdý. Pek az gülmesine, hatta pek az gülümsemesine rað-
men, yanýnda çalýþanlara iyi davranýr, onlan terlerinin son damlasýna kadar çalýþtýrmaktan ziyade, sað-
lýk ve refah içinde yaþatmakla daha fazla ilgilenir gibi görünürdü, iþletmesindeki altmýþ küsur insan için
bir efendiden çok bir baba gibiydi. Yemeðini onlarla birlikte yerdi; seyrek görülen bir durumdu bu,
çünkü bölgedeki çoðu çiftçi kendilerini iþçilerinden ayrý tutmayý tercih ederdi. Yemek salonunun orta-
sýndaki masanýn baþýndaki varlýðý, bazen gürültücülük yapmaya eðilimli gençler üzerinde sakinleþtirici
bir etki yapardý. Çiftçi Faldor dindar bir adamdý ve her yemekten önce mutlaka Tanrýlara kendilerini
kutsamalan için sade bir dua ederdi. Çiftliðinin halký onun bu huyunu bildiði için yemeklerden önce ye-
mek salonuna kibarca girer, Pol Teyzenin ve yardýmcýlannýn önlerine koyduðu tabaklara saldýrmadan
önce dindarca bir saygýyla duanýn bitmesini beklerlerdi.
Faldor'un iyi kalbi ve Pol Teyzenin becerikli parmaklarý sayesinde çiftlik, yirmi fersahlýk bir
bölge içinde çalýþmasý ve yaþamasý en iyi yer olarak nam salmýþtý. Yakýndaki Yukarý Gralt köyünün
meyhanesinde akþamlar, Faldor'un çiftliðinde sunulan neredeyse mucizevi yemeklerin tasviriyle geçer-
di. Baþka çiftliklerde çalýþan kýsmetsizler, birkaç kupa bira içtikten sonra, Pol Teyzenin fýrýnlanmýþ ka-
zýnýn tarifini duyduklannda açýk açýk aðlarlardý; Faldor'un çiftliðinin ünü tüm bölgeyi sarmýþtý kýsacasý.
Çiftlikte Faldor'dan sonra en önemli kiþi, demirci Durnik'ti. Garion büyüyüp de Pol Teyzenin
göz menzilinden dýþarý çýkmasýna izin verilince, hemen demirci iþliðinin yolunu keþfetti. Durnik'in oca-
ðýndan çýkan kýpkýzýl parlayan demir, onu büyülüyordu. Durnik kahverengi saçlý, sýradan görünüþlü bir
adamdý; fazla bir özelliði olmayan yüzü, ocaðýnýn sýcaklýðýndan pespembeydi. Ne uzun ne kýsa, ne zayýf
ne de þiþmandý, izan sahibi ve sessizdi; birçok meslektaþý gibi de son derece kuvvetliydi. Kaba deriden
bir yelek ve deri bir önlük giyerdi. Bunlarýn ikisi de ocaðýndan uçuþan kývýlcýmlar yüzünden yanýk izle-
riyle doluydu. Sendarya'nýn o bölgesinde âdet olduðu üzre dar bir pantolonu ve yumuþak deri çizmeleri
vardý. Baþlangýçta Durnik'in Garion'a söylediði tek þey, ellerini ocaktan ve kýzgýn demirden uzak tutma-
sý gerektiðiydi. Ancak zamanla arkadaþ oldular ve Durnik daha sýk konuþmaya baþladý.
"Baþladýðýn iþi mutlaka bitir," derdi. "Kýzgýnken bir yana býrakýp sonra gereðinden fazla yeni-
den ýsýtmak, demire iyi gelmez."
"Neden?" diye sorardý Garion.
"Öyledir iþte," diye omuzlarýný silkerdi Durnik.
Bir araba dingilinin metal kýsmýný onarmayý bitirip son birkaç eðe darbesiyle düzeltirken, "Dai-
ma elinden gelenin en iyisini yap," demiþti.
"Ama o parça altta kalýyor," demiþti Garion. "Kimse görmeyecek ki."
Durnik metali düzeltmeye devam ederek, "Ama ben onun orada olduðunu biliyorum ya," demiþ-
ti. "Eðer elimden gelenin en iyisini yapmamýþsam, o arabayý her gördüðümde utanýrým; bu arabayý da
her gün göreceðim."
Böyle devam etti dostluklarý. Durnik hiçbir özel gayret göstermeden, küçük çocuðu çalýþkanlýk,
tutumluluk, izan, kibarlýk ve iþbilirlik gibi, Sendar toplumunun belkemiðini oluþturan erdemlerle eðiti-
yordu.
Önceleri, Pol Teyze demirci dükkanýndaki bariz tehlikeleri düþünerek, Garion'un buranýn cazi-
besine kapýlmasýndan kaygýlanmýþtý; ancak bir süre mutfak kapýsýndan onlarý seyrettikten sonra, Dur-
nik'in Garion'un güvenliði konusunda kendisi kadar hassas olduðunu gördü ve endiþesi azaldý.
KEHANETÝN OYUNCAÐI
"Eðer oðlan seni rahatsýz ederse Durnik Efendi," dedi büyük bir bakýr kazaný demirciye tamire
getirdiði bir gün, "kovalamakta tereddüt etme. Ya da bana söyle, ben onu mutfak civarýnda tutarým."
"Bir zararý yok Pol Haným," dedi Durnik gülümseyerek. "Akýllý çocuk Garion, ayak altýnda do-
laþmamayý biliyor."
"Ne kadar iyi huylusun dostum Durnik," dedi Pol Teyze. "Oðlanýn sorularý bitmek bilmez. Biri-
ne cevap ver, bir düzine yeni soru bulur."
"Oðlanlar öyledir," dedi Durnik, kazanýn dibindeki deliðin çevresine yerleþtirdiði kil halkanýn i-
çine dikkatle kaynar metal dökerken. "Çocukken ben de çok soru sorardým. Babam ve beni eðiten de-
mirci ihtiyar Bari, bana cevap verecek kadar sabýrlýydýlar. Ayný sabrý ben de Garion'a göstermezsem,
onlara borcumu ödememiþ olurum."
Garion yakýnda oturmuþ, nefesini tutarak konuþmayý izliyordu. Taraflardan birinin edeceði tek
bir yanlýþ sözün demirciye bir daha girmesinin anýnda yasaklanmasýna yol açacaðýný biliyordu. Pol Tey-
ze tamir olmuþ kazanýyla bahçenin sýkýþtýrýlmýþ toprak zemini üzerinden yürüyerek mutfaða dönerken,
Garion Durnik'in ona bakýþýný gördü ve zihninde bir fikir belirdi. Basit bir fikirdi, ama harika yaný, her-
kes için faydalý bir yaný olmasýydý.
O gece, Pol Teyze kulaklarýný sert bir bezle silerken acýyla "Pol Teyze, "dedi.
"Evet?" Pol Teyzenin dikkati bu kez boynuna çevrilmiþti.
"Neden Durnik'le evlenmiyorsun?"
Pol silmeyi býraktý aniden: "Ne?"
"Bence çok iyi bir fikir."
"Yaa, öyle mi?" Sesinde öfke belirtileri vardý ve Garion tehlikeli bir zeminde olduðunu anladý.
"O da senden hoþlanýyor," dedi kendini savunarak.
"Eh, artýk herhalde bu konuyu onunla da konuþmuþsundur?"
"Hayýr," dedi Garion, "önce seninle konuþmanýn daha iyi olacaðýný düþünmüþtüm."
"Bak, bu iyi fikirmiþ iþte."
"Ama istersen yarýn sabah onunla konuþabilirim."
Bir kulaðý sertçe yakalanarak kafasý çevrildi. Garion kulaklarýnýn Pol Teyze için fazla elveriþli
olduðunu düþünmeden edemedi.
"Sakýn bu saçmalýktan Durnik'e ya da bir baþkasýna tek kelime bile edeyim deme," dedi Pol, ka-
ra gözlerinde Garion'un daha önce hiç görmediði bir ateþle.
"Öylesine bir düþünceydi iþte."
"Kötü bir düþünce. Bundan sonra düþünmeyi büyüklere býrak." Kulaðýný hâlâ tutuyordu.
Aceleyle, "Nasýl istersen," dedi Garion.
O gece sakin karanlýkta yataklarýna uzanmýþken soruna baþka bir açýdan yaklaþmayý denedi.
"Pol Teyze?"
"Evet?"
"Durnik'le evlenmek istemediðine göre, kiminle evlenmek istiyorsun?"
"Garion," dedi Pol.
"Evet?"
"Çeneni kapa ve uyu."
incinmiþ bir sesle "Bilmek hakkýmdýr diye düþünmüþtüm," dedi Garion.
"Garion!"
BELGARIAD I
"Tamam, uyuyorum, ama haksýzlýk ediyorsun bence."
Pol derin bir nefes aldý. "Pekâlâ," dedi. "Evlenmeyi düþünmüyorum. Evlenmeyi hiç düþünme-
dim, ileride de düþüneceðimi hiç sanmýyorum; bunlarla uðraþamayacak kadar önemli iþlerim var."
"Üzülme Pol Teyze," dedi Garion, onu rahatlatmaya çalýþarak. "Büyüyünce ben evlenirim senin-
le."
Bunun üzerine Pol güldü, derin, dolu dolu bir kahkahayla, sonra karanlýkta uzanarak onun yü-
zünü okþadý. "Hayýr, Garion'cuðum," de-di. "Senin evleneceðin baþka bir kadýn var."
"Kim?" diye sordu çocuk.
"Zamaný gelince görürsün," dedi kadýn esrarengiz bir tavýrla. "Þimdi uyu bakalým."
"Pol Teyze?"
"Evet?"
"Annem nerede?" Ne zamandýr sormaya niyetlendiði bir soruydu bu.
Uzun bir sessizlik oldu. Sonra Pol Teyze içini çekti. "Öldü," dedi sessizce.
Garion ansýzýn bir üzüntü dalgasýnýn içini kapladýðýný hissetti, dayanýlmaz bir acýydý bu. Aðla-
maya baþladý.
Bunun üzerinde Pol Teyze yataðýnýn baþucunda beliriverdi. Yere diz çöküp onu kucakladý. So-
nunda, çok uzun bir süre sonra, Pol Teyze onu kendi yataðýna götürdükten ve üzüntüsü vaktini doldu-
rup geçene kadar kollarýnda tuttuktan sonra, Garion kýrýk bir sesle sordu: "Nasýl biriydi? Annem yani?"
"Þansýndý," dedi Pol Teyze. "Çok genç ve çok güzeldi. Sesi çok tatlýydý ve çok mutlu bir kadýn-
dý."
"Beni seviyor muydu?"
"Hayal edebileceðinden de çok."
Sonra Garion yeniden aðladý, ama bu kez aðlamasý daha sakindi, acýdan deðil de kederden aðlý-
yor gibiydi.
Pol Teyze uyuyakalana kadar sýký sýký tuttu onu kollarýnda.
Altmýþ kiþilik bir topluluk olduðu için, haliyle Faldor'un çiftliðinde baþka çocuklar da vardý.
Çiftlikteki daha büyük çocuklarýn hepsi çalýþýyordu, ama aþaðý yukarý Garion'un yaþlarýnda üç çocuk da-
ha vardý. Bu üçü onun oyun arkadaþý ve dostu oldular.
En büyük çocuðun adý Rundorig'di. Garion'dan biriki yaþ daha büyük, biraz daha uzun boyluy-
du. En büyükleri olduðu için önderlerinin de o olmasý beklenirdi, ama Rundorig bir Arend olduðu için
anlayýþý azýcýk kýttý, bu yüzden de daha küçük çocuklarýn önderliðini neþeyle kabul ediyordu. Sendarya
krallýðý, diðer krallýklarýn aksine çeþitli ýrklardan insanlarýn bir arada bulunduðu bir yerdi. Çerekler,
Algarlar, Drasniyalýlar, Arendler, hatta önemli miktarda Tolnedralý kaynaþarak Sendar ülkesinin çe-
kirdeðini oluþturmuþlardý. Arendler çok cesurdular tabi-
i ki, ama ayný zamanda da kalýn kafalýlýklarý meþhurdu.
Garion'un ikinci arkadaþýnýn adý Doroon'du; küçük, eline çabuk bir çocuk olan Doroon'un soyu o
kadar karýþýktý ki ona ancak Sendar denilebilirdi. Doroon'un en önemli özelliði sürekli koþuþturma ha-
linde olmasýydý; eðer koþabilecek durumdaysa asla yürümezdi. Ayaklarý gibi kafasý ve dili de aceleden
sürekli tökezlenirdi. Durmadan ve çok hýzla konuþurdu ve hep heyecanlýydý.
Bu dörtlünün tartýþmasýz önderi, Zubrette adlý kýzdý. Altýn rengi saçlarý olan bu baþtan çýkarma
uzmaný, oynayacaklarý oyunlarý icat eder, onlara hikâyeler anlatýr ve Faldor'un meyva bahçelerinden
kendisine elma ve erik çalmalarý için oðlanlarý kýþkýrtýrdý. Küçük bir kraliçe gibi yönetirdi hepsini, oð-
lanlarý birbirlerine karþý kýþkýrtýr, kavgalar çýkanrdý. Kalpsiz bir kýzdý ve oðlanlarýn üçü de zaman za-
man ondan nefret etmelerine raðmen, en küçük kaprisine bile kölece boyun eðerlerdi.
KEHANETÝN OYUNCAÐI
Kýþlarý, çiftliðin yakýnýndaki karlý tepeden aþaðý geniþ tahtalann üzerinde kayarlar ve akþamýn
mor gölgeleri kar üzerinde uzanmaya baþlarken, ýslak ve karla kaplý bir halde, çatlak eller ve parlayan
yanaklarla eve dönerlerdi. Ya da demirci Durnik buz kalýnlýðýnýn güvenli olduðunu ilan ettikten sonra,
çiftlik binalannýn hemen doðusunda, Yukan Gralt yolu üzerindeki bir vadide buz gibi parýldayan don-
muþ gölcükte dur durak bilmeden kayarlardý. Hava çok soðuk olduðunda ya da bahara doðru, yaðmur-
lar ve ýlýk rüzgârlar karý cývýklaþtýnp gölcükte kaymayý güvensiz hale getirdiði zaman, samanlýkta topla-
nýr ve balkondan zemindeki yumuþak samanlann üstüne atlarlar, saçlanný saman çöpleriyle, burunlarýný
da yazýn kokusunu taþýyan tozlarla doldururlardý.
Baharda gölcüðün sazlýk kýyýlannda kurbaða yavrularý yakalar, aðaçlara týrmanýp kuþlarýn yük-
sek dallarda çerçöpten kurduðu yuvalardaki mavi yumurtalarý hayranlýkla seyrederlerdi.
Güzel bir bahar sabahý, Zubrette onlan aðacýn daha yüksek dallarýna týrmanmalan için kýþkýrttý-
ðýnda, düþüp kolunu kýran Doroon oldu tabiatiyle. Rundorig aðzý açýk, çaresiz bir halde yaralý arkadaþý-
na bakakaldýðý için ve Zubrette de daha Doroon yere deðmeden toz olduðu için, bazý gerekli kararlarý
verme iþi de Garion'a kaldý. Kum rengi saçlarýnýn çerçevelediði genç yüzünde ciddi bir ifadeyle durumu
biriki saniye boyunca temkinli bir biçimde deðerlendirdi. Kolun kýrýlmýþ olduðu belliydi; rengi uçmuþ ve
dehþete kapýlmýþ olan Doroon ise, aðlarýmamak için dudaðýný ýsýrýyordu.
O sýrada Garion'un gözüne bir kýpýrtý iliþti ve hýzla baþýný kaldýrarak baktý. Kocaman siyah bir a-
ta binmiþ kara pelerinli bir adam, pek uzak olmayan bir mesafeden olup biteni dikkatle izliyordu. Göz
göze geldiklerinde, Garion bir an için vücudunda bir ürpertinin dolaþtýðýný hissetti ve bu adamý daha ön-
ce de görmüþ olduðunu fark etti; kendisini bildi bileli bu karanlýk adam hep göz ucuyla görebileceði
yerlerde olmuþtu, hiç konuþmadan, hep izleyerek. O sessiz bakýþta soðuk bir düþmanlýk vardý, bir de
düþmanlýkla karýþan ve korkuya çok benzeyen ama tam da korku olmayan bir his. Tam o sýrada Doroon
inledi ve Garion dönüp ona baktý.
Dikkatle kýrýk kolu ip kemeriyle Doroon'un göðsüne baðladý, sonra Rundorig'le birlikte ayaða
kalkmasýna yardým ettiler.
"Bari bize yardým etseydi," dedi Garion kýzgýnlýkla.
"Kim?" diye sordu Rundorig etrafýna bakýnarak.
Garion kara pelerinli adamý göstermek için döndü, ama atlý yok olmuþtu.
"Ben kimseyi görmedim," dedi Rundorig.
"Caným acýyor," dedi Doroon.
"Üzme kendini," dedi Garion. "Pol Teyze halleder."
Halletti de. Üç çocuk mutfaðýnýn kapýsýnda belirdiklerinde, durumu bir bakýþta anladý. "Buraya
getirin," dedi Rundorig'le Garion'a, sesinde en ufak bir heyecan belirtisi bile yoktu. Sararmýþ ve þiddetle
titreyen çocuðu fýrýnlardan birinin yanýnda bir tabureye oturttu ve kilerlerden birinin arkasýndaki yük-
sek bir raftan aldýðý toprak çanaklarýn içindeki þifalý otlarý kaynatmaya baþladý.
"Bunu iç," dedi Doroon'a dumaný tüten bir bardak uzatarak.
"Kolumu iyileþtirecek mi?" diye sordu Doroon kötü kokulu sývýya kuþkuyla bakarak.
"Sen iç hele," diye emretti Pol Teyze; bir yandan da kýrýða destek olacak tahta parçalarý ve sar-
gý bezlerini hazýrlýyordu.
"Iððð!" dedi Doroon yüzünü buruþturarak, "iðrenç."
"Öyle olmasý lazým," dedi Pol. "Hepsini iç."
"içmesem daha iyi olacak."
"Pekâlâ." Tahtalan ve sargý bezlerini bir yana itip, duvardaki bir
çengelden uzun ve çok keskin bir býçak aldý.
BELGARIAD I
摘要:

TEÞEKKÜRÖncelikle tarama iþini gerçekleþtiren Kender'e çok teþekkürler.Sadece bu ekitap deðil taramýþ olduðu tüm eserler için sonsuz teþekkürler.Kender'in diðer kitaplarýna www.kitap.perisi.com adresinden ulaþabilirsiniz.Tarama iþini gerçekleþtirdiði için Kender'e bu kadar teþekkür ediyorsakelbettek...

展开>> 收起<<
belgariad-1.pdf

共157页,预览32页

还剩页未读, 继续阅读

声明:本站为文档C2C交易模式,即用户上传的文档直接被用户下载,本站只是中间服务平台,本站所有文档下载所得的收益归上传人(含作者)所有。玖贝云文库仅提供信息存储空间,仅对用户上传内容的表现方式做保护处理,对上载内容本身不做任何修改或编辑。若文档所含内容侵犯了您的版权或隐私,请立即通知玖贝云文库,我们立即给予删除!
分类:外语学习 价格:5.9玖币 属性:157 页 大小:408.46KB 格式:PDF 时间:2024-12-24

开通VIP享超值会员特权

  • 多端同步记录
  • 高速下载文档
  • 免费文档工具
  • 分享文档赚钱
  • 每日登录抽奖
  • 优质衍生服务
/ 157
客服
关注