belgariad-2

VIP免费
2024-12-24 0 0 483.44KB 195 页 5.9玖币
侵权投诉
TEÞEKKÜR
Öncelikle tarama iþini gerçekleþtiren Kender'e çok teþekkürler.
Sadece bu ekitap deðil taramýþ olduðu tüm eserler için sonsuz teþekkürler.
Kender'in diðer kitaplarýna www.kitap.perisi.com adresinden ulaþabilirsiniz.
Tarama iþini gerçekleþtirdiði için Kender'e bu kadar teþekkür ediyorsak
elbetteki zevkle okuduðumuz kitaplar için
baþta yazarlarý olmak üzere yayýncýlarý ve emeði geçen herkese
ne kadar teþekkür etmemiz gerektiðini bir düþünmek gerek.
En güzel teþekkür herhalde o kitaplarýn orjinallerini almak olsa gerek diye düþünüyorum.
NOTLAR
*Kitabý baþtan sona elimden geldiðince imla ve noktalamalara dikkat ederek düzenlemeye
çalýþtým tabi yine de gözden kaçanlar olmuþtur. Affola.
*Diðer kitaplarý henüz okumadým okudukça bir yandan da düzelttiðim için zamanla onlarý da
ayný þekilde düzenleyip sizlere sunmaya çalýþacaðým
Selamlar sevgiler...
shAkoD
shakod3@hotmail.com
ÖNSÖZ
Kal Torak'ýn istilasýna karþý Batý Krallýklarýnýn verdiði savaþýn hikâyesidir. Vo Mimbre Savaþý
kitabýndan alýnmýþtýr
DÜNYANIN GENÇLÝÐÝNDE þer Tanrýsý Torak, Aldur Taþý'ný alarak kaçtý ve dünyaya hâ-
kim olmak istedi. Taþ Torak'a direndi ve onu korkunç bir þekilde yakarak sakat býraktý. Ama Torak
Taþtan vazgeçmedi, çünkü onun için çok kýymetliydi. Sonra Tanrý Aldur'un müridi büyücü Belgarath,
Alorn Kralý ve üç oðlu ile birlikte Taþý Torak'ýn demir kulesinden aldý. Torak peþlerine düþmek istediy-
se de, Taþýn gazabý ona mani oldu.
Belgarath, Çerek ve oðullarýný dört büyük krallýðýn baþýna getirip Torak'a karþý ebediyen bek-
çilik yapmalarýný saðladý. Taþý Demirpençe Riva'ya verdi ve ona, Taþ, Riva soyundan birinde olduðu sü-
rece Batýnýn emniyette olduðunu söyledi.
Asýrlar asýrlarý kovaladý ve Torak'tan bir ses gelmedi; ama 4865 yýlýnýn baharýnda koca bir Nad-
rak, Thull ve Murgo sürüsü Drasniya'yý iþgal etti. Bu Angarak denizinin ortasýnda Kal Torak'ýn dev de-
mir çadýrý vardý; "Kal" hem Kral hem Tanrý demekti. Þehirler ve köyler yerle bir edildi, çünkü Torak
fethetmeye deðil yok etmeye gelmiþti. Sað kalanlar aðza alýnmaz Angarak ayinlerinde kurban edilmek
üzere çelik maskeli Grolim rahiplerine teslim edildiler. Algarya'ya kaçanlar ve Aldur nehrinin aðzýnda
Çerek gemilerine sýðýnanlar dýþýnda kimse sað kalmadý.
Sonra sürü güneydeki Algarya'ya saldýrdý. Ama burada þehir yoktu. Göçebe Algar atlýlarý sal-
dýrý karþýsýnda geri çekildiler ve vurkaç eylemlerine baþladýlar. Algar krallarýnýn geleneksel mekâný, on
metre kalýnlýðýnda duvarlarla çevrili, insan yapýsý bir daða benzeyen Kale idi. Angaraklar bu duvarlara
boþ yere çýlgýnca saldýrdýlar, sonra kuþatmayla yetinmek zorunda kaldýlar. Kuþatma tam sekiz yýl sür-
dü.
Bu, Batýya seferber olmak ve hazýrlanmak için zaman kazandýrdý.
Generaller Tol Honeth'teki Ýmparatorluk Savaþ Okulu'nda toplanarak stratejilerini planladýlar.
Ulusal ayrýlýklar bir yana býrakýldý ve Riva Vekilharcý Brand tek komutan seçildi. Brand'ýn iki garip da-
nýþmaný vardý: Bunlardan biri Angarak krallýklarý hakkýnda bile her þeyi bildiðini iddia eden çok yaþlý a-
ma gene de çok canlý bir adam, diðeri ise soylu tavýrlý, alnýnda gümüþ rengi bir tutam saçý olan güzel bir
kadýndý. Brand bunlarýn her sözünü dinliyor ve saygýyla itaat ediyordu.
4875 yýlýnýn baharýnda, Kal Torak kuþatmayý kaldýrarak Batýya, denize yöneldi; Algar atlýlarý i-
se peþindeydi. Daðlarda Ulgolar geceleri maðaralarýndan çýkarak dehþet içindeki Angaraklarý katlet-
meye baþladýlar. Ama Kal Torak'ýn kuvvetleri hâlâ sayýlamayacak kadar çoktu. Toplanmak için bir süre
durduktan sonra ordu yoluna çýkan her þeyi yakýp yýkarak Arend Nehri vadisinden Vo Mimbre þehrine
yöneldi. Yaz baþlarýnda Angaraklar þehre saldýrmak için hazýrlanmýþlardý.
Savaþýn üçüncü gününde üç kez öten bir boru sesi duyuldu. Sonra Vo Mimbre þehrinin kapýlarý
açýldý ve Mimbre þövalyeleri Angarak sürüsünün ön saflarýna doðru saldýrýya geçtiler; atlarýnýn demir
BELGARIAD 2
nallarý canlý, ölü demeden karþýlarýna çýkan her þeyi çiðniyordu. Soldan Algar süvarileri, Drasniya mýz-
raklýlarý ve peçeli Ulgo çetecileri saldýrdý. Saðdan ise gözünü kan bürümüþ Çerek savaþçýlarý ve Tolned-
ra lejyonlarý geliyordu.
Üç cenahtan saldýrý altýnda kalýnca Kal Torak ihtiyatlanný da savaþa sürmek zorunda kaldý. Ýþte
o zaman gri üniformalý Riva askerleri, Sendarlar ve Asturya okçularý, arka cenahtan saldýrýya geçti.
Angaraklar biçilen baþaklar gibi düþmeye baþladýlar ve saflarýna kargaþa hâkim oldu.
O zaman Dönek Büyücü Zedar aceleyle Kal Torak'ýn demir çadýrýna koþtu; Kal Torak daha ça-
dýrýndan çýkmamýþtý. Zedar Lanetli Yaratýða dedi ki: "Kudretli Efendim, düþmanlannýz dört bir yandan
kuþattý, sayýlarý da çok. Gri Rivalýlar bile buraya doluþmuþ, yüzünüze karþý hakaretler yaðdýrýyorlar."
Kal Torak öfkeyle ayaða fýrlayarak haykýrdý. "Þimdi dýþarý çýkýyorum; Cthrag Yaska'nýn, bana
ait olan mücevherin hýrsýzlarý beni görsünler ve suretimden korkuyu bilsinler diye. Krallarýmý gönder
bana."
"Kudretli Efendim," dedi Zedar. "Krallarýnýz öldü. Savaþ onlarýn canýný aldý; Grolim rahiplerini-
zin çoðunun canýný da."
Kal Torak bunlarý duyunca gazabý arttý ve sað gözünden ve olmayan gözünden ateþler fýþkýrdý.
Hizmetkârlarýna, eli olmayan sol koluna kalkanýný baðlamalarýný emretti ve sað eline de korkunç kara
kýlýcýný aldý. Sonra savaþmak için dýþarý çýktý.
Derken Rivalýlann arasýndan bir ses yükseldi: "Belar adýna sana meydan okuyorum Torak! Al-
dur adýna nefretimi yüzüne haykýrýyorum. Artýk kan dökülmesin; teke tek karþýlaþýp savaþýn sonucunu
böyle tayin edelim. Ben Riva Vekilharcý Brand'ým. Ya karþýma çýk, ya da iðrenç sürünü al ve defol, bir
daha da Batý krallýklarýnda görünme."
Kal Torak ordusundan ayrýlarak haykýrdý: "Nerede o kendi ölümlü vücuduyla Dünyanýn Kralý-
nýn karþýsýna çýkmaya kalkýþan gafil? Ýþte bakýn, ben Krallar Kralý ve Efendiler Efendisi Torak'ým. Bu
çenesi düþük Rivalýyý mahvedeceðim. Düþmanlarým yok olacak ve Cthrag Yaska yeniden benim ola-
cak."
Brand öne çýktý. Dev gibi bir kýlýcý ve bezle örtülmüþ bir kalkaný vardý. Yanýnda boz bir kurt yü-
rüyordu ve baþýnýn üzerinde kar beyazý bir baykuþ uçuyordu. Sonra Brand dedi ki: "Ben Brand'ým ve
seninle savaþacaðým iðrenç, þekilsiz yaratýk."
Torak kurdu görünce "Defol, Belgarath," dedi. "Canýný seviyorsan kaç." Sonra baykuþa döne-
rek, "Babaný reddet ve bana tap Polgara," dedi. "Seninle evlenip Dünyanýn Kraliçesi yaparým."
Ama kurt meydan okuyarak uludu ve baykuþ nefretle öttü.
Torak kýlýcýný kaldýrdý ve Brand'ýn kalkanýna indirdi. Dövüþleri uzun sürdü; birbirlerine acý ve-
ren darbeler indirdiler. Yakýnda durup seyredenlerin aðzý açýk kalmýþtý. Torak'ýn öfkesi gittikçe arttý ve
kýlýcý Brand'ýn kalkanýna üst üste inmeye baþladý. Sonunda Vekilharç, Lanetli Yaratýðýn saldýrýsý karþý-
sýnda gerilemek zorunda kaldý. O zaman tek bir sesmiþ gibi kurt uludu ve baykuþ öttü; Brand'ýn gücü
tazelendi.
Derken Riva Vekilharcý tek bir hareketle kalkanýný örten bezi açtý. Kalkanýn tam ortasýnda, bir
çocuk kalbi büyüklüðünde tek bir mücevher duruyordu. Torak bakýnca mücevher ýþýmaya ve alevler
saçmaya baþladý. Lanetli Yaratýk geri çekildi. Kalkanýný ve kýlýcýný atarak kollarýný taþýn korkunç ateþin-
den korunmak için yüzüne kapattý.
O zaman Brand bir darbe indirdi ve kýlýcý Torak'ýn miðferinin siperliðini yararak Lanetli Yara-
týðýn olmayan gözüne, oradan da kafasý na girdi. Torak geri çekilip korkunç bir çýðlýk attý. Kýlýcý gözün-
den çýkardý ve miðferini söküp attý. Seyredenler dehþetle irkildiler, çünkü yüzü ateþle öylesine korkunç
bir þekilde yanmýþtý ki, bakmak mümkün deðildi. Adýna yanan taþ, Cthrag Yaska dediði ve uðruna Ba-
týya savaþ açtýðý mücevhere bakan Torak gözlerinden kanlý yaþlar dökerek bir kez daha haykýrdý. Sonra
devrildi ve toprak onun düþüþüyle sarsýldý.
BÜYÜCÜLER KRALÝÇESÝ
Kal Torak'ýn baþýna gelenleri gören Angarak ordusundan müthiþ bir feryat yükseldi ve panikle
kaçmaya baþladýlar. Ama Batý ordularý onlarý kovaladý ve bulduklarý yerde katlettiler. Dördüncü gün
dumanlý bir þafak söktüðünde Angarak ordusundan geriye bir þey kalmamýþtý.
Brand bütün dünyanýn kralý olma iddiasýndaki varlýðý görmek için, Lanetli Yaratýðýn cesedinin
kendisine getirilmesini istedi. Ancak ceset bulunamadý, çünkü gece vakti Büyücü Zedar bir büyü yap-
mýþ ve Batý ordularý görmeden, kendine Efendi olarak seçtiði varlýðýn vücudunu kaçýrmýþtý.
Sonra Brand danýþmanlarýyla görüþtü. Belgarath ona dedi ki: "Torak ölmedi. Yalnýzca uyuyor,
çünkü o bir Tanrý ve ölümlü bir silahla öldürülemez."
"Ne zaman uyanacak?" diye sordu Brand. "Batýyý onun dönüþüne hazýrlamam lazým."
Polgara, "Riva Kralýnýn soyundan biri kuzey tahtýna tekrar oturduðunda, Kara Tanrý onunla
savaþmak için uyanacak," diye cevap verdi.
Brand kaþlarýný çatarak,"Ama böyle bir þey olamaz ki," dedi. Çünkü herkes son Riva Kralýnýn a-
ilesiyle birlikte Nyissalý suikastçiler tarafýndan 4002 yýlýnda öldürüldüðünü biliyordu.
"Zamaný gelince," dedi kadýn, "kadim Kehanette söylendiði gibi, Riva Kralý kendisine ait olaný
geri alacak. Daha fazlasýný söylemek mümkün deðil."
Brand bu sözlerle tatmin oldu ve ordusunu savaþ alanýný Angaraklann yýkýmýndan temizleme i-
þine koþtu. Bu iþ de bitince Batý krallarý Vo Mimbre þehrinde bir divan topladýlar. Herkes Brand'ý övü-
yordu.
Derken bir sürü insan Brand'ýn tüm Batýnýn hükümdarý olmasýný isteyerek sesini yükseltti. Yal-
nýzca Tolnedra imparatorluðunun elçisi Mergon, imparatoru IV. Ran Borune adýna karþý çýktý. Brand
bu þerefi reddedince öneri geri alýndý ve divanda anlaþma saðlanabildi. Ama bunun karþýlýðýnda Tolned-
ra'dan bir þey talep edildi.
ilk önce Ulgolarýn Gorim'i yüksek sesle konuþtu: "Kehanetin yerine gelmesi için bir Tolnedra
prensesinin, dünyayý kurtarmaya gelecek Riva Kralý ile evlendirilmesi gerek. Bunu bizden Tanrýlar is-
tiyor."
Mergon yeniden itiraz etti. "Riva Kralýnýn tahtý boþ ve ýssýz. Riva tahtýnda bir kral oturmuyor.
Tolnedra Ýmparatorluðunun prensesi bir hayaletle mi evlenecek?"
O zaman Polgara adlý kadýn cevap verdi: "Riva Kralý tahtýna geri dönecek ve karýsýna sahip çý-
kacak. Öyleyse, bugünden itibaren Tolnedra imparatorluðunun her prensesi, on altýncý yaþ gününde
Riva Kralýnýn taht odasýna gelecek. Gelinliðini giymiþ olarak üç gün Kralýn dönüþünü bekleyecek. Eðer
Kral gelmezse babasýna geri dönmekte özgür olacak."
Mergon haykýrarak "Bu aþaðýlamaya bütün Tolnedra karþý çýkacaktýr," dedi. "Hayýr! Böyle bir
þey olamaz!"
Ulgolann bilge Gorim'i yeniden söz aldý. "Ýmparatoruna de ki, bu Tanrýlarýn isteðidir. Ona de ki,
Tolnedra bu görevi yerine getirmediði gün, bütün Batý ona karþý ayaða kalkacak ve Nedra'nýn çocukla-
rýný rüzgârla daðýtacak, Ýmparatorluðun gücünü alt ederek onu yok edecektir."
O zaman, karþýsýndaki ordularýn gücünü bilen elçi boyun eðdi. Herkes bu konuda hemfikir oldu
ve baðlayýcý bir anlaþma imzalandý.
Bu iþ bittikten sonra savaþtan periþan düþmüþ Arendiya'nýn soylularý Brand'a gelip, "Mimbre
Kralý ve Asturya Dükü savaþta öldü," dediler. "Þimdi bizi kim yönetecek? iki bin yýldýr Mimbre ve As-
turya arasýndaki iç savaþ Arendiya'yý harap etti. Nasýl yeniden tek bir halk olacaðýz?"
Brand düþündü. "Mimbre tahtýnýn varisi kim?"
"Mimbre veliahtý Korodullin," dedi soylular.
"Peki Asturya soyunun varisi kim?"
"Asturya Dükünün kýzý Mayaserana," dediler.
BELGARIAD 2
Brand, "Onlarý çaðýrýn," dedi. Korodullin ve Mayaserana önüne çýktýklarýnda Brand onlara dedi
ki: "Mimbre va Asturya arasýndaki kan davasý bitmeli. O yüzden ikinizin evlenmesini ve birbiriyle bu
kadar zamandýr savaþan iki ailenin birleþmesini istiyorum."
Korodullin ve Mayaserana bu karara karþý çýktýlar, çünkü yürekleri birbirlerine karþý düþman-
lýkla ve kendi soylarýnýn gururuyla doluydu. Ama Belgarath Korodullin'i bir yana çekerek onunla özel
olarak görüþtü. Polgara da Mayaserana'yý ayrý bir yere götürerek uzun uzun konuþtu. Kimse bu iki
gence neler dediklerini öðrenemedi. Ama Brand'ýn yanýna döndüklerinde Korodullin ve Mayaserana
evlenmeye razý olmuþlardý. Bu da Vo Mimbre savaþýndan sonra toplanan divanýn son hükmü oldu.
Kuzeye doðru yola çýkmadan önce Brand tüm soylular ve krallarla son bir kez konuþtu.
"Burada iyi ve kalýcý olan birçok þey yaptýk. Ýþte bakýn, Angaraklara karþý birleþtiðimizde onlarý
yenmeyi baþardýk. Torak'ýn gücü kýrýldý ve aramýzdaki anlaþma Riva Kralýnýn döneceði ve Torak'ýn u-
zun uykusundan uyanýp yeniden imparatorluk ve hükümdarlýk peþinde koþacaðý Kehanet gününe ka-
dar Batýnýn hazýr olmasýný saðlayacak. O büyük en son savaþa kadar ne yapabileceksek yaptýk bugün.
Artýk yapacaðýmýz bir þey kalmadý Ýhtimaldir ki Arendiya'nýn da yaralarý sarýlýr ve iki bin yýllýk kan da-
vasý sona erer. Olup bitenlerden memnunum. Hepinize selam olsun ve hoþça kalýn."
Sonra dönüp, yanýnda Belgarath denen kýr saçlý adam ve Polgara denen kraliçeye benzeyen ka-
dýnla kuzeye doðru uzaklaþtý. Sendarya' da Camaar'dan gemiye binip Riva'ya yelken açtýlar. Brand bir
daha Batý krallýklarýna dönmedi.
Ama yol arkadaþlarý hakkýnda birçok hikâye anlatýlýr. Bunlarýn ne kadarýnýn yalan ne kadarýnýn
doðru olduðunu bilense pek azdýr.
BÜYÜCÜLER KRALÝÇESÝ
Birinci Kýsým
ARENDÝYA
BÝRÝNCÝ BÖLÜM
VO WACUNE yoktu artýk. Wacune'li Arendlerin þehri yerle bir olalý ve kuzey Arendiya'nýn ka-
ranlýk, sonsuz ormanlarý yýkýntýlarý örteli yirmi dört asýr geçmiþti. Yýkýk duvarlar tamamen devrilmiþ ve
orman zemininin yosunlarý ve kahverengi eðreltiotlarý tarafýndan yutulmuþtu; Vo Wacune'nin bir za-
manlar bulunduðu yeri iþaret eden yalnýzca, bir zamanlar gururla göðe yükselen kulelerin yarý yýkýk
gövdeleriydi. Puslu yýkýntýlarý výcýk výcýk bir kar örtmüþtü þimdi; kadim taþlarýn yüzlerinden damla
damla sular süzülüyordu.
Garion ölü þehrin aðaçlarýn örttüðü caddelerinde tek baþýna dolaþtý; soðuða karþý kalýn gri pele-
rinine iyice sarýnmýþtý ve düþünceleri çevresindeki aðlayan taþlar kadar yaslýydý. Yeþil, güneþli tarla-
larýyla Faldor'un çiftliði o kadar geride kalmýþtý ki, bir nevi pusun ardýndan hatýrlayabiliyordu yalnýzca;
korkunç bir sýla hasreti çekiyordu. Ne kadar çabalasa da ayrýntýlar bir bir kaçýp gidiyordu. Pol Teyze-
nin mutfaðýnýn zengin kokularý bile silik bir anýya dönüþmüþtü; Durnik'in çekicinin örse inerken çýkardý-
ðý çýnlayan ses, bir çanýn son vuruþunun ölen yankýlarý gibi sönüp gidiyordu, oyun arkadaþlarýnýn net,
berrak yüzleri ise hatýrlamaya çalýþtýkça bulanýklaþýyor, neredeyse þimdi onlarý görse tanýmayacakmýþ
gibi geliyordu Garion'a. Çocukluðu kayýp gidiyordu elinden; ne kadar çabalasa da bu gidiþi engelleye-
miyordu.
Her þey deðiþiyordu; sorun buydu. Hayatýnýn çekirdeði, çocukluðunun üzerine kurulu olduðu
zemin daima Pol Teyze olmuþtu. Faldor' un çiftliðinin basit dünyasýnda aþçý Pol Haným'dý o; çiftliðin ka-
pýsýnýn dýþýndaki dünyada ise, ölümlülerin anlayamayacaðý bir amaçla üç binyýlýn geçiþini izleyen Büyü-
cü Polgara'ydý.
Avare masalcý Bay Kurt da deðiþmiþti. Garion bu eski dostunun aslýnda büyükbüyük dedesi
(burada sonsuz sayýda "büyük" ekleyebilirdiniz) öðrenmiþti; ama o serseri, ihtiyar suratýn arkasýnda,
yedi bin yýldýr insanlarýn ve Tanrýlarýn saçmalýklarýný seyredip duran Büyücü Belgarath'ýn izleyen göz-
leri vardý. Garion içini çekip siste yürümeye devam etti.
Ýsimleri bile huzursuz ediciydi. Garion asla büyüye, sihre ya da cadýlýða inanmak istememiþti.
Bunlar doðal olmayan þeylerdi ve sarsýlmaz, mantýklý bir gerçeklik inancýný paramparça ediyorlardý. A-
ma bu huzurlu þüpheciliðini sarsacak o kadar çok þey olmuþtu ki. Bir anda, içindeki son þüphe kýrýntýla-
rý bile daðýlarak yok olmuþtu. Ýnanamayan gözlerinin önünde, Pol Teyze cadý Martje'nin gözlerindeki
perdeleri silmiþ, deli kadýna görme kabiliyetini geri verirken, hiç affetmeyen bir tarafsýzlýkla geleceði
görme kabiliyetini de elinden almýþtý. Garion Martje'nin ümitsiz çýðlýðýný hatýrlayýnca tüyleri ürperdi. O
çýðlýk, dünyanýn kendisi için daha az saðlam, daha az akla yakýn ve son derece daha az güvenli bir yer
haline geldiði aný da simgeliyordu.
Evi olarak bildiði tek yerden koparýlan, kendisine en yakýn iki insanýn kimliklerinden bile emin
olamayan ve mümkün olanla olmayan arasýndaki fark kavramý tahrip olan Garion, kendini tuhaf bir hac
yolculuðunun ortasýnda bulmuþtu. Aðaçlarýn yuttuðu bu yýkýk þehirde ne iþleri olduðunu bilmiyordu;
buradan ayrýldýklarýnda nereye gidecekleri hakkýnda da en ufak bir fikri yoktu. Emin olabildiði tek þey,
dünyanýn bir yerlerinde, þafaktan önceki alacakaranlýkta unutulmuþ bir köydeki küçük bir eve sürüne-
BELGARIAD 2
rek yaklaþan ve Garion'un annesiyle babasýný öldüren bir adamýn varolduðu yolundaki korkunç bilgiydi;
eðer hayatýnýn geri kalanýný buna adamasý gerekse bile, Garion o adamý bulacak, bulduðunda da öldüre-
cekti. Bu tek, elle tutulur gerçekte Garion'a tuhaf bir biçimde rahatlatýcý gelen bir þeyler vardý.
Caddeye doðru yýkýlmýþ bir evin kalýntýlarýnýn üzerinden dikkatle atladý ve yýkýk þehri keþfet-
mek için yaptýðý bu kasvetli geziyi sürdürdü. Aslýnda görecek pek bir þey de yoktu. Sabýrlý yüzyýllar, sa-
vaþýn geride býraktýklarýný neredeyse tamamen silip süpürmüþtü; sulu kar ve kalýn sis de kalan birkaç
þeyi gizliyordu. Garion tekrar içini çekti ve geriye dönüp bir önceki geceyi geçirdikleri yýkýk kule kalýn-
týsýna doðru yürümeye baþladý.
Yaklaþtýðýnda Bay Kurt ile Pol Teyzenin kuleden biraz uzakta durmuþ sessizce konuþtuklarýný
gördü. Ýhtiyar pas rengi kukuletasýný baþýna çekmiþti, Pol ise mavi pelerinine sarýnmýþtý. Sisli yýkýntýla-
ra bakarken yüzünde çok eskilerden kalma bir esef duygusu vardý. Uzun, kara saçlarý sýrtýna dökülü-
yordu ve baþýndaki beyaz tutam yerdeki kardan bile daha beyaz görünüyordu.
"Ýþte geldi," dedi Bay Kurt, Garion yaklaþtýðýnda.
Pol baþýný salladý ve ciddi bir ifadeyle Garion'a bakarak "Neredeydin?" dedi.
"Hiç," dedi Garion, "Düþünüyordum."
"Ayaklarýný ýslatmayý da baþarmýþsýn bakýyorum."
Garion ýslak kahverengi çizmelerinden birini kaldýrýp yapýþmýþ çamurlara baktý. "Kar sandýðým-
dan daha suluymuþ," dedi özür diler gibi.
"O nesneyle kendini daha mý iyi hissediyorsun?" diye sordu Bay Kurt, Garion'un sürekli belinde
taþýmaya baþladýðý kýlýcý göstererek.
"Herkes Arendiya'nýn çok tehlikeli bir yer olduðunu söyleyip duruyor," dedi Garion. "Ayrýca da
alýþmam gerek." Belindeki yeni, gýcýr gýcýr kemeri, kýlýcýn kabzasý gizlenene kadar çevirdi. Kýlýcý Eras
yortusunda Barak hediye etmiþti; gemide geçirdikleri bayramda aldýðý birçok hediyeden biriydi bu.
"Sana hiç yakýþmýyor," dedi ihtiyar onaylamayan bir tonla.
"Çocuðu rahat býrak baba," dedi Pol Teyze, ama aklý baþka yerdeydi. "Kendi kýlýcý deðil mi, iste-
diðini yapar."
"Hettar nerede kaldý?" diye sordu Garion konuyu deðiþtirmeye çalýþarak.
"Sendarya daðlarýnda kar yollarý kesmiþ olabilir," dedi Kurt. "Ama mutlaka gelir. Hettar güve-
nilir bir adamdýr."
"Niye Camaar'dan at almadýk merak ediyorum."
"Algar atlarý kadar iyi olmazdý," diye cevap verdi Kurt, kýsa, beyaz sakalýný kaþýyarak. "Yolumuz
uzun, bir de atýmýn yorulup yorulmadýðýný düþünerek dertlenmek istemiyorum. Þimdi biraz beklemek,
ileride daha çok vakit kaybetmekten iyidir."
Garion elini ensesine götürüp, Kurt ve Pol Teyze'nin ona Eras yortusunda verdikleri tuhaf bir
biçimde oyulmuþ gümüþ týlsýmýn zincirinin acýttýðý ensesini ovuþturdu.
"Kafaný takma þuna caným," dedi Pol Teyze.
"Þunu tuniðimin dýþýna taksam olmaz mý?" diye sýzlandý Garion; "Burada kimse göremiyor ki."
"Tenine deðmesi gerekiyor."
"Ama hiç rahat deðil. Güzel görünüyor, ama bazen soðuk, bazen sýcak, arada bir de çok aðýr o-
luyor; zinciri ensemi acýtýyor. Takýya alýþýk deðilim de ondan herhalde."
"Tam taký sayýlmaz o caným," dedi Pol. "Zamanla alýþýrsýn."
Kurt gülerek, "Teyzenin kendisininkine alýþmasýnýn on yýl sürdüðünü bilmek seni rahatlatýr bel-
ki," dedi. "Durmadan Tak þunu Pol,' demek zorunda kalýyordum."
BÜYÜCÜLER KRALÝÇESÝ
Pol Teyze soðuk bir tavýrla, "Bu konuya girmek zorunda mýyýz baba?" dedi.
Garion ansýzýn merakla, "Senin de týlsýmýn var mý?" diye sordu ihtiyara.
"Tabii."
"Hepimizin bu týlsýmlardan takmasýnýn bir anlamý mý var?"
"Aile geleneði Garion," dedi Pol Teyze tartýþmayý kapatan bir tavýrla. Soðuk, rutubetli bir rüz-
gâr yýkýntýlarý yalayýp geçince, sis etraflarýnda helezonlar çizmeye baþladý.
Garion içini çekerek, "Hettar çabuk gelse bari," dedi. "Buradan bir an önce gitmek istiyorum.
Mezarlýða benziyor."
"Hep böyle deðildi," dedi Pol Teyze çok alçak bir sesle.
"Nasýldý peki?"
"Burada çok mutluydum. Yüksek duvarlarý, heybetli kuleleri vardý. Sonsuza kadar kalacak sa-
nýyorduk." Kýrýk taþlarýn faþla kuruyup karla ýslanmýþ çalýlar tarafýndan örtüldüðü bir yeri gösterdi.
"Burada çiçeklerle dolu bir bahçe vardý; uçuk sarý elbiseli hanýmlar burada otururdu, duvarýn öte yanýn-
dan da genç adamlar onlara serenat yapardý. Gençlerin sesi çok güzel olurdu. Hanýmlar da içlerini çe-
kip duvarýn öte yanýna kýrmýzý güller atarlardý. Þu caddenin sonunda da mermer zeminli bir meydan
vardý; ihtiyarlar orada buluþup unutulmuþ savaþlardan ve çoktan yitip gitmiþ dostlarýndan bahsederler-
di. O meydanýn öbür tarafýnda da terasý olan bir ev vardý. Akþamlarý o terasta dostlarýmla oturup yýldýz-
larýn yükselmesini beklerdim; çocuklar soðutulmuþ meyva sunarlardý ve bülbüller de sanki içleri yaný-
yormuþ gibi öterlerdi." Sesi zayýfladý, sonra sustu. "Derken Asturyalýlar geldi," diye devam etti bambaþ-
ka bir ses tonuyla. "Bin yýlda inþa edilen bir þeyin ne kadar kýsa sürede yýkýlabildiðini görsen þaþardýn."
"Üzme kendini Pol," dedi Kurt. "Zaman zaman olur böyle þeyler. Yapabileceðimiz pek bir þey
yok."
"Ben bir þey yapabilirdim baba," dedi Pol yýkýntýlara bakarak. "Ama sen izin vermedin, unuttun
mu?"
"Yine baþlama Pol," dedi Kurt sýkýntýlý bir sesle, "insan kayýplarýný kabul etmeyi öðrenmeli. Wa-
cune Arendlerinin kaderinin bu olduðu belliydi. En iyi ihtimalle kaçýnýlmaz sonu birkaç ay erteleyebilir-
din, o kadar. Biz anlamsýz þeylere bulaþmak için biz olmadýk."
"O zaman da öyle demiþtin." Sisin içinde boþ caddeler boyunca sýralanan aðaçlara baktý. "Aðaç-
larýn bu kadar çabuk büyüyeceðini ummazdým," dedi sesinde biraz kýrgýn bir ifadeyle. "Biraz daha bek-
leyebilirlerdi."
"Neredeyse yirmi beþ asýr oldu Pol."
"Sahi mi? Sanki geçen yýl gibi."
"Takma kafaný buna þimdi, yoksa gene melankoliye düþeceksin. Haydi içeri girelim artýk. Bu sis
hepimizin sinirlerini bozuyor."
Kuleye doðru yürümeye baþladýklarýnda, Pol Teyze hiç beklenmedik bir þekilde kolunu Gari-
on'un omuzuna attý. Kokusu ve yakýnlýðýnýn verdiði duygu Garion'un boðazýna bir yumru týkanmasýna
sebep oldu. Son birkaç ayda aralarýnda beliren mesafe, teyzesinin bir dokunuþuyla kapanývermiþti san-
ki.
Kulenin en altýndaki salon o kadar iri taþlardan örülüydü ki, ne yüzyýllarýn geçiþi, ne de aðaç
köklerinin sessiz, her çatlaða giriveren uçlarý taþlan yerinden oynatamamýþtý. Az kavisli, alçak kemerler
ve alçak tavan, salona bir maðara havasý veriyordu. Alçak kapýnýn karþýsýndaki odanýn öteki ucunda, ka-
ba yontulmuþ iki taþýn arasýndaki bir çatlak doðal bir baca vazifesi görüyordu. Bir önceki gece sýrýlsýk-
lam ve titreyerek oraya vardýklannda, Durnik çatlaðý dikkatle incelemiþ ve yerdeki ývýr zývýrdan hemen
kaba ama iþlevli bir þömine yapývermiþti. "Ýdare eder," demiþti demirci. "Çok þýk olmadý, ama birkaç
günlüðüne iþimize yarar."
BELGARIAD 2
Kurt, Garion ve Pol alçak, maðaramsý salona girdiklerinde, þöminede sýký bir ateþ çýtýrdýyor, ke-
merlere gölgeler düþürüyor ve hoþ bir sýcaklýk yayýyordu. Kahverengi deri tuniðini giymiþ olan Durnik
duvarýn dibine odun yýðmakla meþguldü. Örgü zýrhý içindeki dev, kýzýl sakallý Barak, kýlýcýný parlatýyor-
du. Keten gömlek ve siyah deri yelek giymiþ olan Ýpek ise, torbalardan birinin üstüne oturmuþ, zarla-
rýyla oynuyordu.
"Hettar'dan haber var mý?" diye sordu Barak iþinden baþýný kaldýrarak.
"Daha bir gün beklememiz lazým," dedi Bay Kurt ýsýnmak için þöminenin yanýna giderek.
"Çizmelerini deðiþtirsene Garion," dedi Pol Teyze, Durnik'in duvara çaktýðý tahta çivilerden bi-
rine mavi pelerinini asarken.
Garion bir baþka çividen çantasýný indirerek karýþtýrmaya baþladý.
"Çoraplarýný da," diye ekledi Pol.
"Sis hâlâ kalkmýyor mu?" diye sordu Ýpek, Bay Kurt'a.
"Hiç niyeti yok."
"Eðer hepinizi ateþin önünden çekilmeye ikna edebilirsem, akþam yemeði hazýrlarým," dedi Pol
Teyze birdenbire profesyonelleþerek. Sonra ortaya bir jambon, birkaç somun kahverengi köylü ekme-
ði, bir torba kurutulmuþ bezelye ve bir düzine kadar havuç çýkardý ve yemek piþirirken hep yaptýðý gibi
kendi kendine bir þarký mýrýldanarak iþe koyuldu.
Ertesi sabah kahvaltýdan sonra Garion üstüne yün bir yelek giyip kýlýcýný da beline takarak sisli
yýkýntýlara, Hettar'ý beklemeye gitti. Bu kendi kendine verdiði bir görevdi ve yol arkadaþlarýnýn buna
gerek olmadýðýný söylememiþ olmalarýna da þükran duyuyordu. Sulu karla kaplý caddelerden þehrin yý-
kýk batý kapýsýna doðru ilerlerken, bir önceki gününü karartan düþünceleri kafasýndan atmaya çalýþý-
yordu. Durumu deðiþtirecek bir þey yapamayacaðýna göre, sürekli ayný düþünceleri çiðneyip durmak,
aðzýnda ekþi bir tattan baþka bir þey býrakmayacaktý. Batý kapýsýnýn yanýndaki alçak duvara vardýðýnda
neþe içinde deðildi belki, ama en azýndan karamsar da deðildi.
Duvar onu soðuktan biraz koruyordu, ama rutubetli soðuk gene de elbiselerinin içine iþliyordu;
ayaklan buz gibi olmuþtu bile. Titreyerek beklemeye baþladý. Bu siste uzaðý görmeye çalýþmanýn bir an-
lamý yoktu, o yüzden yalnýzca kulaklarýný açýk tutuyordu. Kulaklarý duvarýn ötesindeki ormandan gelen
sesleri birbirinden ayýrmaya baþlamýþtý; aðaçlardan damlayan su sesini, arada bir dallardan kayýp dü-
þen karýn sesini ve birkaç yüz metre ötede ölü bir aðacý didikleyen aðaçkakanýn sesini.
Ansýzýn sisin içinde bir yerlerden bir ses, "O benim ineðim," dedi.
Garion donup kaldý ve dinlemeye baþladý.
"O zaman kendi otlaðýnda tut," dedi baþka bir ses.
"Sen misin Lammer?" dedi ilk ses.
"Evet. Sen de Detton'sun deðil mi?"
"Seni tanýyamadým yahu. Ne kadar oldu görüþmeydi?"
"Dört beþ yýl olmuþtur herhalde," dedi Lammer.
"Sizin köyde iþler ne alemde?" diye sordu Detton.
"Açýz. Bütün yiyeceðimiz vergilere gidiyor."
"Bizde de öyle. Kaynatýlmýþ aðaç kökü yemeye baþladýk."
"Biz daha onu denemedik. Ayakkabýlarýmýzý yiyoruz."
"Karýn nasýl?" diye sordu Detton kibarca.
"Geçen yýl öldü," dedi Lammer düz, duygusal olmayan bir sesle. "Efendimiz oðlumuzu askere
aldý, çocuk bir yerlerde bir savaþta öldü. Üstüne kaynar zift dökmüþler. Bunun üstüne karým yemek ye-
BÜYÜCÜLER KRALÝÇESÝ
meyi býraktý; ölmesi uzun sürmedi."
"Üzüldüm," dedi Detton. "Güzel bir kadýndý."
"Ýkisinin hali de bizden daha iyi. En azýndan artýk aç deðiller ve üþümüyorlar. Hangi kökleri yi-
yorsunuz?"
"En iyisi huþ aðacý," dedi Detton. "Ladin fazla lifli oluyor, meþe de çok sert. Köklerin yanýnda
biraz da ot kaynatýrsan lezzet veriyor."
"Denemem lazým."
"Dönme vaktim geldi," dedi Detton. "Efendim beni aðaçlarý temizlemeye yolladý, gecikirsem
kýrbaçlanýrým."
"Belki bir gün gene görüþürüz."
"Ölmez sað kalýrsak."
"Eyvallah Detton."
"Eyvallah Lammer."
îki ses uzaklaþýp yok oldu. Onlar gittikten sonra Garion uzunca bir süre sessizce bekledi; duy-
duklarýndan dudaðý uçuklamýþtý ve gözleri yaþarmýþtý. En kötüsü, iki adamýn da durumlarýný tartýþma-
sýz kabul etmeleriydi. Öfkeyle boðazý yanmaya baþladý. Birilerini yakalayýp vurmak istiyordu.
Sonra sisin içinden baþka bir ses gelmeye baþladý. Ormanda yakýnlarda bir yerde biri þarký söy-
lüyordu. Ses hafif, berrak bir tenordu ve yaklaþtýkça Garion daha iyi duymaya baþladý. Þarký eskilerde
yapýlmýþ adaletsizlikler üstüneydi ve nakaratý da bir savaþ çaðrýsýydý. Garion'un öfkesi mantýksýz bir bi-
çimde, henüz görmediði þarkýcýya yöneldi. Birtakým soyut adaletsizlikler üzerine bu çýðýrýþ, Lammer ve
Detton'un sessiz çaresizlikleri karþýsýnda müstehcen gelmiþti ona. Düþünmeden kýlýcýný çekti ve ve yýkýk
duvarýn arkasýna çömeldi.
Þarký sesi daha da yaklaþýnca Garion ýslak karda bir atýn nal seslerini duymaya baþladý. Kafasý-
ný ihtiyatla duvarýn arkasýndan uzatýp bakýnca, þarkýcýnýn yirmi adým kadar ötede sisin içinden çýktýðýný
gördü. Sarý pantolon ve parlak kýrmýzý yelek giymiþ genç bir adamdý. Kenarlarý kürklü pelerinini geri
atmýþtý ve bir omzunda uzun, kavisli bir yay vardý; öteki yanýnda da þýk bir kýnýn içinde kýlýcý asýlýydý.
Þarkýnýn asýk yüzlülüðüne ve þarký söyleyiþindeki öfkeli tutkuya raðmen, genç yüzünde hiçbir kaþ çat-
manýn silemeyeceði dostça bir açýklýk vardý. Garion bu boþ kafalý genç soyluya öfkeyle baktý; onun aðaç
kökü yemek zorunda kalmadýðýndan ya da acýsýndan yemek yemeyi býrakarak ölen birinin yasýný tut-
madýðýndan öylesine emindi ki. Yabancý atýnýn baþýný çevirip doðruca Garion'un pusuda beklediði yýkýk
kemerli kapýya yöneldi.
Normal olarak Garion saldýrgan bir delikanlý deðildi ve baþka koþullar altýnda bu duruma farklý
yaklaþýrdý herhalde. Ama bu züppe genç yabancý yanlýþ zamanda ortaya çýkmýþtý. Garion'un hemencecik
kuruverdiði plan basit olduðu için çok avantajlýydý. Planýn karmaþýk bir yaný olmadýðý için harika iþledi
bir noktaya kadar. Þarký söyleme meraklýsý genç kapýdan geçer geçmez Garion saklandýðý yerden fýrla-
dý ve pelerininden yakaladýðý gibi onu eðerinden alaþaðý etti. Bir hayret nidasý çýkaran yabancý, müthiþ
bir "þap" sesiyle Garion'un ayaklarýnýn dibindeki sulu karlara sýrtüstü seriliverdi. Ama Garion'un planý-
nýn ikinci kýsmý tam bir fiyaskoydu. Tam kýlýcýný yerdeki süvarinin göðsüne dayayýp onu esir almak ni-
yetindeydi ki, delikanlý tek bir hareketle yuvarlanýp ayaða fýrlayarak kýlýcýný çekti. Gözleri öfkeyle tu-
tuþmuþtu ve kýlýcý tehditkâr bir biçimde sallanýyordu.
Garion bir kýlýç ustasý deðildi, ama refleksleri iyiydi ve Faldor'un çiftliðinde yaptýðý angarya iþ-
ler adalelerini geliþtirmiþti. Saldýrýya kalkýþmasýna neden olan öfkesine raðmen, bu genç adamý yarala-
mak gibi bir niyeti yoktu. Rakibi kýlýcýný biraz hafif tutuyor gibiydi, neredeyse dikkatsizce; Garion kýlýcý
sýký bir darbeyle elinden düþürebileceðini düþündü. Hýzla kýlýcýný salladý, ama rakibinin kýlýcý aniden çe-
kildi ve darbeyi yiyen kendisi oldu. Garion geri sýçradý ve kýlýcýný beceriksiz bir þekilde yeniden salladý.
Kýlýçlar tekrar tokuþtu, iki dövüþçü darbeler savurur, karþýlar ve þaþýrtma hamleleri yaparken, ortalýk
BELGARIAD 2
摘要:

TEÞEKKÜRÖncelikle tarama iþini gerçekleþtiren Kender'e çok teþekkürler.Sadece bu ekitap deðil taramýþ olduðu tüm eserler için sonsuz teþekkürler.Kender'in diðer kitaplarýna www.kitap.perisi.com adresinden ulaþabilirsiniz.Tarama iþini gerçekleþtirdiði için Kender'e bu kadar teþekkür ediyorsakelbettek...

展开>> 收起<<
belgariad-2.pdf

共195页,预览39页

还剩页未读, 继续阅读

声明:本站为文档C2C交易模式,即用户上传的文档直接被用户下载,本站只是中间服务平台,本站所有文档下载所得的收益归上传人(含作者)所有。玖贝云文库仅提供信息存储空间,仅对用户上传内容的表现方式做保护处理,对上载内容本身不做任何修改或编辑。若文档所含内容侵犯了您的版权或隐私,请立即通知玖贝云文库,我们立即给予删除!
分类:外语学习 价格:5.9玖币 属性:195 页 大小:483.44KB 格式:PDF 时间:2024-12-24

开通VIP享超值会员特权

  • 多端同步记录
  • 高速下载文档
  • 免费文档工具
  • 分享文档赚钱
  • 每日登录抽奖
  • 优质衍生服务
/ 195
客服
关注